27 Temmuz 2011 Çarşamba

İkiyüzlüdür Aynalar

    Kapıyı açtığında burnuna çarpan ağır koku midesini bulandırdı.Kokunun neyden kaynaklandığını biliyordu.Uzun zamandır yıkamadığı bulaşıklar.Kaç gün olmuştu? Bir,iki,üç... Hatırlamıyordu.Mutfağa uzaktan baktı.Masanın üstünde iki gün önce aldığı pizza kutusu ve içinde hiçbir zaman yiyemediği pizza dilimlerinin kenarları..Yüz üstü devrilmiş  içinde süt olan bir kupa, masanın kenarından sütü damlatmayı bırakmıştı artık.Damlalarının büyükçe bir birikinti yapması gerekiyordu ama görünürde yerde hiç iz yoktu.Belli ki kedisi her damlayı sonuna kadar yalamıştı.Zaten en son ne zaman mama tabağına birşeyler koymuştu ki? Onu da hatırlamıyordu.Tezgahta  üst üste binmiş tabaklar,kahve fincanları..Hiç hali yoktu bugün de kalsın dedi içinden.
     Çantasını koltuğa bıraktı ,hızlı adımlarla yatağına gitti.Uyumak istiyordu sadece uyumak. Televizyon,internet,bir kaç samimi arkadaşı,işi,,,kedisi bile canını sıkıyordu çünkü. Yatağının üstü kıyafet yığınıydı .Giyip çıkardığı,sağa sola fırlattığı kumaş parçaları , evine aylardır kimse uğramamış görüntüsü veriyordu.Yatağın köşesinde ki ağzı açık çantanın içinden bakan kedisini gördü.Belli belirsiz gülümsedi ona.Eğilip tam başını okşayacakken birden çıktı çantadan tüy yumağı.Elini değdiremeden kaçıp gitti odadan.Kontrolsüzce ağzından küfür fırladı.Kızgınlığı kediye değildi ,hayır , nefret ettiği ama seviyormuş gibi görünmek zorunda olduğu  yada çok sevdiği halde ufacık bir değer görmediği insanlaraydı.Birilerine tahamül etme zorunluluğu taşımak hayatın büyük bir kazığıydı.
    Çenesi titremeye başlamıştı.Ayaklarını sürüyerek aynanın karşısına gitti.Saçlarına baktı önce , yüzüne , çok ince olmayan kollarına,beline..Beğenmedi kendini.Saçları kabarıktı ,burnu büyük ,gamzesi yüzünü kırışık gösteriyordu , bir kaç sivilcesi vardı,kollarını zaten hiç sevmezdi.Göz kalemi akmıştı daha da berbat duruyordu yüzü.Sinir oldu kendine ,sonra da aynaya.Herşeyi olduğu gibi göstermek zorundamıydı? Hiç sevmezdi aynaları o.Yanında hiç taşımazdı.Telefonunun arka kapağında ki metali ona yetiyordu.Herşeyi net göstermezdi ama rujunu sürmesine ve perçemlerini düzeltmesini sağlıyordu.Aynalar ona dil çıkırıyordu sanki en küçük kusuruyla dalga geçiriyordu.Bir an düşündü hatalı ayna mıydı acaba?
     'Ayna mükemmeli yansıtır hiç hata yapmaz; çünkü düşünmez.Düşünmek hata yapmaktır.'demişti annesi henüz o altı yaşındayken.Nasıl da unutmuştu bunu?O anı hatırladı.Ayısına sarılmış ağlarken annesi saçlarını okşayıp böyle demişti ona.İçini tarif edemediği bir huzur kapladı. Doğru söylemişti annesi çok fazla düşündüğü , herşeyi yargıladığı için böyle mutsuzdu.Belki de ayna ikiyüzlüydü.Bu zamana kadar hep kötü olan şeyleri göstermişti ona, acaba karşısına gülerek çıksa ,barış imzalasalar?Ağzı açık kalmış ,uzun zamandır kullanmadığı simli rujunu aldı.Aynanın karşısına geçti gülümseyerek bir çırpıda yalattı dudaklarına.Perçemlerini düzeltti ,akan göz kalemini silip yenisini sürdü.Üzerini değiştirmedi sadece kırmızı dolgu topuklarını giydi ayağına.Aynaya baktı güzel olmuştu sanki.Bu sefer karşısında ki sevimli bir kadındı.Göz kırptı ona.
     Bu gece diğerlerinden farklı olacaktı.Kahve içmeyecek ,oturup grey's anatomy izlemeyecekti.Koltuğa  kıvrılıp saat onikiyi vurmadan uyumakta yoktu.Yarın yazacağı raporu da düşünmeyecekti, yan masada çalışan incecik sahte sarışının ne giyeceğini  (sıskalara gösterilen bu ilgiyi hiç anlamamıyordu zaten) yada platonik aşkının  ona gün içinde bakıp bakmadığını, yatacak faturaları, geciktirdiği ev kirasını ,mutfakta yığılmış bulaşıkları da. Kaybettiği gümüş bilekliği için üzülmeyi de bırakıcaktı bu gece.
   Koltuğa gelişine fırlattığı çantasını alıp , pencerenin kenarında ona miyavlayarak bakan kedisine öpücük yolladı ve koşar adım kendini sokağa fırlattı.Atıştıran yağmur damlalarına dilini uzattı,saçını savurdu.Yüzünde tarifsiz bir gülümsemeyle yürüdü.Kendini önüne gelen ilk bara atabilirdi ,yada  lokantaya ( sinemada olabilirdi). Karşısına ilk ne gelirse.Hevesliydi, birazda coşkulu.Bu gece farklıydı.Çünkü bu gece kendisiyle randevusu vardı!  
  Yıllarca haksızlık edip, küstüğü kendisine..

26 Temmuz 2011 Salı

not as we


     Bir şarkının nakaratı kadardır hayatımız.
     O bir kaç satır anlatıverir,anlatılamaz sandıklarımızı..

     

7 Temmuz 2011 Perşembe

Kartal ve Kuzusu

        Her şeyin sahte ve gerçeğinin bulunduğu bir dünyada yaşıyorduk biz. Çok zorlaştırıyordu hayatımızı , acımasız yapıyordu  insanları.İlk baktığın da karar veremiyordun neyin ne kadar gerçek olduğuna.Kendini kandırmaktı sahtelikler de bir parça gerçeklik arayışı.Zaman kaybı, üzücü ve hayal kırıklığı oluyordu çocukları.Elle tutulur somutların  ' çin malı' nasıl varsa işte ,soyutluklarda da oluyordu 'çin malı'. O da ucuz oluyordu ,dayanıksız  ,basit ve terk edilmeye mahkum.
      İnsan sevmeye korkuyordu , birilerine güvenmeye.. Korku en güçlü duygu , sizi ondan kurtaran ise önemli oluveriyordu biranda hayatınızda.Bazı korkularımı yenmemi sağlayan iki kişiyi anlatıcam size.Farklı geldiler diğerlerinden yada yaşadıkları kolay - zor ne varsa ister istemez onlarla birlikte olduğum için de benim için özel oldular bir anda. Birisi en yakın arkadaşlarımdandı.Kod adı;kuzu.Diğeri de onun 'sevdiceği' kod adı 'kartal'. Nasıl tanışmışlar ,nasıl sevgili olmuşlar bunları anlatmayacağim.Kaç kere olduğunu unuttuğum kere dinledim kuzudan.Sadece masallarını anlatıcam bir kaç satırda...
     Kuzu çok naif biriydi.Hırçındı çoğu kez delicesine kıskanırdı sevdiceğini.Kolay kırılırdı.Telefonu şu kapaklı olanlardandı.Şiddetli kavgalar sonunda o kapak çat çat çat diye onlarca kez kapanırdı.İrkilir  ve galiba bu sefer bitti derdim.(üzüntüler ilişkileri güçlü tutan kolonlardır bir yerde.)Tabi bitmez bir kaç saatlik sinir harbinden sonra atlatılırdı herşey.Kuzu ,kartalın birçok hatasını yakalamıştı.Biraz güven sorunu vardı.Kaldı ki Kartal hatalarını bilir ve sayısız kez özür dilemişti.Aynı hataları yapmıcam demişti (ki şuana kadar yüzde sıfır hata maşallah ona :)) ve sözün de durmuştu.Kuzunun biraz inatçı,birazda kartalı kaybetme korkusundan dolayı olabiliyordu kavgaların nedeni.Ufak şeyleri birazcık büyütüyor,kartalın 'kız' olan sınıf arkadaşalarıyla ufak tefek sorunlar oluyordu.Bahsetmeyi unuttum kuzu ve kartal farklı okullarda olduğu için araya da hasret ve şuan ne yapıyor merakı da girince  beraberliklerini yürütmek biraz zor oluyordu.Kuzunun her sinirlenişte 'kartaaaaallll' diye o gür sesiyle  bağırmasından her ne kadar korksamda o ses tonunda bol bol sevgi ve elindekini yitirme kaygısı olduğunu biliyordum.
      Yeri gelmişken bahsedeyim Kuzunun çok güzel bir sesi vardı.Günün her vakti bülbül misali susmaz yanık yanık aşk kokan şarkılar söylerdi .Şarkılar bitince de durmadan kartalı anlatırdı.Bir dk bile ondan bahsetmeden geçmezdi.O,ailesi,arkadaşları ve gelecekleri.Sıkılmadan dinlerdim onu.Kitap gibiydi.Belli bir tema var (o ve kartal) istediğin zaman aç oku yaşadıklarını.
    Gelelim Kartala.Kuzudan uzaklar da uçuyordu.Biraz fazla rahat,kimseyi takmayan bir tipti.Kim ne demiş, ne yapmış ilgilenmez ;bir kaç arkadaşı ,okulu ve biricik kuzusuna en yakın ne zaman kavuşacağım hayalleriyle yaşardı.Böyle kendi halinde bir kartal olsada  başı beladan kurtulmazdı.Habersiz çekilen resimler ,ilgisi olmayan sınıf arkadaşları arasındaki sohbetler nasıl oluyorsa  gelip onun başına patlıyordu ,kuzu da bunu yakalıyor bir anda ortalık karışıyordu.Kuzu kıskançlık ve sinirle mantıklı düşünemiyordu çoğu zaman.Aslında mantık değil de daha çok olayları doğru yargılamakta ,sağlıklı karar vermekte zorlanıyor ve olayların sadece negatif yönünü görmekte ısrar eder gibi bir hal takınıyordu.Bu durum da iş bana düşüyor durmadan kartalı savunuyordum.Sonra kuzunun da söylediklerim aklına yatıyor ; sana el altından para mı veriyor kartal, hemen nasıl savunuyorsun diyerek gülerek sitem ediyordu.
     Kartal uçamıyordu kuzudan uzakta oralarda.Dayanamayıp sık sık geliyordu kuzunun yanına.Daha yanyanayken bir sonra ki buluşma için kalan gün,saat ,salise hesaplanıyordu.Kuzu tedirgindi.Birlikte sonsuza kadar kalmaları için daha uzun yıllar vardı.Hep böyle saat hesabıyla mı geçecekti o yıllar?Aşkları biter miydi? Yıpranırlar mıydı çok fazla?Hep teselli ederdim onu,sabırlı olmasını söylerdim.Kartalın doğum gününü yaptık mesela.Çok güzeldi ,çok eğlendik.Kartal sevdiğiyle yeni yaşına girmenin, çok istediği formaya kavuşmanın ( kuzu almıştı ona ) , onu sevdiğine inandığı dostlarının yanında oluşuyla adeta mutluluktan sarhoş olmuştu.Kuzu en ufacık bile aksilik istemiyordu ki herşey de istediği gibi kusursuz olmuştu.
     Böyle böyle derken yıllar yılları kovaladı.Kartal ve kuzu okullarını bitirdiler.Artık sonsuza kadar birlikte olmanın zamanı gelmişti.O arada geçen yıllarda aman aman büyük olaylar yaşanmadı.Çünkü ikisi de artık daha olgun ve birbirlerini çok daha iyi tanıyorlardı.Aşkları sessizdi ,sevgileri dilsiz.Sevmesini biliyordu onlar , oyüzden gitmeler kalmalar ,aradaki yollar etkilemiyordu onları.Haketmişlerdi kavuşmayı...Ve o gün gelip çattı.Kuzu karlar kadar beyaz bir gelinlik,sonu olmayan bir duvaktan hiç toplamadan öylece saldığı simsiyah saçlarıyla prensesleri kıskandıracak kadar güzel bir gelin olarak kartalın kolundaydı.Kartal kulaklarına kadar yayılan bir gülümseme ve siyah takım elbisesiyle kuzuyla mükemmel bir çift oluşturmuşlardı.Peşpeşe gelen 'evet' cevabı,alkışlar,havaya atılan gelin çiçeği ve sonu gelmeyen kahkahalar...Herkes mutluydu aileler,dostlar,...kartal,kuzu ve ben.Gökten üç elma düşsün biri kartal ve kuzunun ,biri bu yazıyı okuyanların biri de benim olsun.Çünkü o elma aşklarının ilk meyvesi  :)
      Peki bana gelince,ben  kim miyim? Kod adım; Mor Kelebek.Bu masalı yazmayı kendime borç bilen kişi.Çoğu yer gerçek ,çoğu yer hayal.Benim zihnimin döküntüleri.Herşey yalan bile olsa ,hatta en başta dediğim gibi 'çin malı' , gerçek olan tek şey aşk!
      Kuzu ile kartalın kusursuz aşkı...

3 Temmuz 2011 Pazar

Bir Şarkıyla Gitmek

     Çekmecede ki yünlü siyah kazağını da alıp valize tıkıştırdı.Etrafa son kez baktı.Yanına alması gereken başka ne vardı? Duvarda ki Pink Floyd posterine gitti gözü.Beyoğlunda ki bi pasaj içinden almıştı o posteri. Her gece yatmadan önce gördüğü resim.Tebessüm etti.. Eli gitmiyordu sararmış bantları çıkarıp ,duvarla bütünleşmiş resmi koparmaya.Evet o poster buraya aitti ama o değildi.Boğazın da bi kuruluk oluştu,ağzında acı bi tat ve zihnin de uyandığı andan beri çalan o melodi..Nerde duymuştu bu şarkıyı ? Sözleri parça parça geliyordu aklına.Adam her cümleyi ' nereye gidiyorsun'  diyerek bitiriyordu.Sevmemisti sözleri ,  onu yargılamak için yazılmış gibiydi bu şarkı.Zihninden savuşturmaya çalıştı .Beyninde sanki bi kara delik vardı.Düşüyordu,düşüyordu..birşey onu karanlığa çekiyordu..
      Birden irkildi  yan odanın kapısının çıkardığı  iç gıdıklayan gıcırtıyla.Annesi kalkmış olmalıydı.Parmak ucunda yürüyordu kadıncağız hissediyordu.Yeter ki ses çıkmasın, uyandığı fark edilmesin diyeydi tüm çabası.Böyle olacağını biliyordu dayanamayacaktı annesi.Üstelik akşam tembihlemişti ; 'anne vedaları sevmiyorum biliyorsun ,kapıdan pencereden el sallamak, gözyaşı dökmek  yapma bunları' dediği halde annesi onu dinlememişti.İlk defa onun isteği dışında birşey yapmıştı annesi ; oysaki o hep kendi bildiğini okumuştu bunca zamandır.Kendi istekleri , kendiği özgürlüğü, kendi geleceği.. Hep kendisi için birşeyler istemişti ama bu sondu.Uzaklaşıyordu işte doğduğu şehirden, arkadaşım dediği insanlardan,okuldan her dönüşünde dükkanının kapısında başıyla selam veren Erol Amcadan , sokağın uyuşuk kedilerinden... ve annesinden.Her sinirlendiğin de  'gitmek istiyorum,tek başıma olmak ,bilmediğim bir şehrin sokakların yalnızca yürümek istiyorum' der  o anı yaşardı hayallerinde.Az kalmıştı işte birazdan taksi gelicek,onu havalimanına götürücek ve en çok istediği şeyi gerçekleştiricekti..
        Annesi gitmemesi için nedenler saçıp dökmüştü önüne.En sonun da pes edip ' git ama fındık içli hindistan cevizli kurabiyemi özlersen gel olur mu ?' demişti.O an gözlerinden akmak için sabırsızlanan  gözyaşlarıyla sıkı bi mücadeleye girmişti.Fakat  duygusallığa lüzum yoktu.Kararını hiç birşey değiştirmeyecekti.
     Valizini aldı, kapıyı açtı.Annesi ordaydı tek kişilik koltukta öylece oturmuş ileri geri sallanıyordu.Dudakları kıpırdıyordu belli ki dualarla yola çıkıyordu.Gülümsedi annesine ,söylemek istediği birşeyler vardı ama konuşsa lanet olasıca gözyaşları dökülecekti yanaklarından.Kolay değildi doğup büyüdüğü ,hayal üstüne hayal kurduğu,annesi ve babası ile aile oldukları evi terk ediyordu.Önce babası gitmişti ki (dönüş biletini hiç alamıcaktı) şimdide o.Tek arkadaşı yalnızlık olucaktı bundan sonra.'Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter, yalnızlık gittiğin yoldan gelir' demiş ya şair , işte yalnızlığa kavuşmaya gidiyordu.
    Taksinin korna sesi geldi dışarıdan.Zaman gelmişti.Annesi hızlıca yerinden doğrulup ona yaklaştı.Sımsıkı sarıldılar hiç olmadığı kadar birbirlerine.Tek kelime etmeden ayrıldılar.
     Elinde valizi merdivenlerden yavaşça indi.O şarkı yine başlamıştı zihninde ' bu şarkılarla kıymetsiz dualarla nereye gidiyorsun' diyordu durmadan .Düşünmek istemiyordu hiç bir mısrayı, arkasından bakan annesini,kaldırımları, yağmurunu acımasızca üstüne boşaltmak istediği belli olan kapkara gökyüzünü.. Araba hızlandığında zihninde çalan şarkı daha da hızlandı ,her gözyaşının arkasında bir dua vardır kimsenin duymadığı diyordu.Dayanamayıp arabanın camından annesine baktı.Gözlerinde yaş, dudaklarında dua tıpkı şarkı da geçtiği gibi.Bir kez ,nerede dinlediğini bile hatırlamadığı şarkı eksiksiz çalıyordu beyninde.Hızlıca önüne döndü.Bu sefer gözyaşlarını özgür bıraktı.Sona gelmişti şarkı,tıpkı kendisinin geldiği gibi.Çok vurucuydu ,çok can alıcı.Bir babanın bir evladına verdiği öğüdü haykırıyordu sanki ona.Daha çok ağlamaya başladı daha çok hıçkırmaya.
Ne diyordu ki şarkı ?
  ' Gitmek yenilmek değil kazanmakta.Gitmek gitmektir işte.Hepsi bu..'