15 Ağustos 2011 Pazartesi

Kızıl İnek

   Mesai saatinin bittiğini  haber veren  kafa şişirici zil çalmıştı.Elindeki okuması gereken yazıyı bıraktı, zaten dakikaları sayıyordu son bir saattir. Dışardaki gök yarılırcasına yağan yağmura bir kez bakıp ,şapka ve paltosunu aldı.Kirlenmiş, yer yer benek benek olmuş yakın gözlüğünü çıkarıp ön cebine koydu.Bugün de bitmişti.Karnından gelen gurultular ilk adresinin neresi olduğunu söylüyordu ona.Sokağın başındaki 'Dalyan Büfe'.Adı kulağa kaba gelen - hatta itici bile olabilir - bu yer her gece iş çıkışı uğradığı sabit mekanıydı.Sipariş verdiği yiyeceklerde aynıydı ;ton balıklı sandviç ve taze sıkılmış portakal suyu.Şemsiyeyi açıp kalabalığa karıştı.
   Cadde iğne atsan yere düşmeyecek haldeydi,yağan yağmurdan kaçmaya çalışanlar dikkatsizce yürürken,trafiğe takılıp kalmış araçlar sabırsızca korna çalıyordu.Onun acelesi yoktu.Şemsiyesi vardı ve  biraz ıslanmak ,yağmurda yürümek dinlendiriciydi.Sakin sakin yürürken omzunda bi acı hissetti ve geriye doğru sendelendi.Karşısın da 15 - 16 yaşlarında bir genç duruyordu.Hızlı hızlı yürürken onu görmemiş olmalı ki omzuna çarpmıştı.'Özür dilerim bayım ' diyerek yoluna devam etti.O ise öylece kalakalmıştı.Çocuğun saçları ,yüzündeki çiller ,ön dişlerinde ki belirgin çıkıklık..Abisinin aynısıydı bu çocuk.Ne zamandır abisini düşünmemişti.Kaç yıl olmuştu? Hızlıca hesapladı zihninden; 19 yıl..
  Abisiyle arasında 3 yaş vardı.Pek fazla konuşmazlardı.Beraber yaptıkları tek şey akşam anne ve babalarıyla yedikleri yemek ve aynı evin içerisinde kutladıkları doğum günleriydi.Dahası yoktu ne ortak arkadaş toplantıları ne de monopoly gibi oyunlar oynamak.O bitkileri severdi ,onlara dokunmayı yada böcekleri.Kavanoza doldurup yatağının altında saklardı.Tek başına yürüyüşe çıkardı.Karınca yuvalarına ağaç dalları sokar ,hayvanların kaçışmalarını izlerdi.Ağaca çıkar kuş yuvalarına evden getirdiği ekmek kırıntılarını ufalardı.Konuşmayı severdi aslında ama ona pek fırsat verilmezdi.Öncelik her daim abisinin olunca oda  kendini doğaya dinletiyordu.Abisi ; düz ,omuzlarına kadar inen kızıl saçları,gözünden hiç çıkarmadığı gözlüğü ve gülünce ağzından fırlayacakmış gibi duran çıkık sarı dişleriyle ,her daim elinde bir kitapla gezen çalışkan bir çocuktu (o hep inek derdi çalışkan değil hatta kızınca arkasından sessizce 'möööö, kızıl inek möööö.....' diye bağırırdı.Tabi sessizce.(!) ) Okul da her derste birinciydi.Ailesi iftihar ederdi. Tüm tebrikler kızıl ineğindi,tüm gururlar,tüm ödüller,tüm birincilikler,öncelikler...Başarısız bir öğrenci değildi o ;ama dereceleri de yoktu.Bu da onu abisinin gölgesi olmaya itiyordu.Abisinin arkasından gitmek ,yerde para ararmışcasına başı eğik yürümek,susmak vs. Gelecekte çok şey bekleniyordu kızıl inekten ama gelecek gelmeyecekti..
    O günü hatırladı.Tıpkı bugün olduğu gibi çıldırmışcasına yağmur yağıyordu.Abisiyle mutfak masasına oturmuş çorba içiyorlardı.İçinde her türlü baharat ve tahıl ürünlerinin olduğu abisinin çok sevdiği o çorbayı içerken olmuştu herşey.Abisi 7*9  diye sormuştu ,o hemen gülümseyerek '63'.Abisi peki 9*7 dediğin de duraksamış sonra 63 demişti.Abisinin ona pis pis sırıttığını görünce sinirlenip kalkmıştı masadan.Kendisi gibi olmasını istiyordu,tek sefer de hızlıca cevap vermesini.Herkes aynı olamazdı.Aynı ağacın yapraklarında bile şekil, boyut farkı oluyordu.İki farklı bireydi onlar,üstelik abisi sıkıcıydı ,inekti, kızıl  bir inek! O gün dışarda baya kalmıştı , eve geldiğinde annesinin çığlık ve hıçkırıklara karışan sesini duydu.Koşarak mutfağa gittiğinde abisinin kızıl saçlarının halıya dağılmış olduğunu gördü.Ağzının kenarından sarı bir su akmıştı.Belki çorba kalıntısı belki de başka bişeydi. Ağzı açık ,yüzünde yardım beklerken ,acı içinde ölmüş bir sıfat vardı.Nasıl olmuştu bu?Karşıdan karşıya geçerken bile hangi arabanın hangi olasılıklarla onlara çarpabileceğini ,yada yüzerken ne kadar nefessiz kalırlarsa boğulma ihtimallerinin olduğunu bir çırpıda hesaplayan ,süper zeka abisinin ;çorba içerken boğulup ölmesi tam bir trajediydi.
     Her zamanki yerine geçip sparişlerini verdi.Çaprazında hamburger yiyen bir adam vardı.Şapırdatarak son derece iğrenç bi halde  çiğnerken bir yandan patates tıkıştırıyordu ağzına.Ketçap çenesine bulaştı, silmedi bile.Onun arkasında ki masada kahvesini höpürdeterek içen orta yaşlı bir adam,gazetesini okumaktaydı.Frank Sinatra 'my way' çalıyordu içerde, hoşuna gitti belki bugün olan tek iyi şey buydu.Tam karşısın da kimseye aldırmadan öpüşen bir çift vardı.Kız bir an durup cama sıcak nefesini üfleyip buhar yaptı.İnce parmağıyla kalp yapıp ,içine iki harf yazdı.Belli ki kendi isimlerinin baş harfleriydi.İfadesiz baktı onlara çok saçmaydı ,zaten o sevmezdi kalpleri yada gözler önünde yaşanan vıcık  vıcık ilişkileri.
    Ton balıklı sandvicinden ufak bir ısırık alıp  yağan yağmura baktı. Yağmur taneleri camda hızlıca kayıp iz bırakıyordu.Sandalyesinden doğrulup sıcak nefesini cama üfledi ,oluşan buhara 'kızıl inek' yazdı.Yazıya bakarken abisini gördü , gülümsedi ona.Yerine oturdu tekrardan, bir yandan sandvicini yedi diğer yandan camda ki buhara yazdığı yazının yavaşça gözden kaybolmasını izledi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder